17 Mart 2008 Pazartesi

Güzel bir gökyüzü, küpeler, bardak ve kolyeler falan...



Geçtiğimiz cuma, tiyatroya gitmiştik. Oyunun adı "Kanlı Nigar"dı. Oyunu izlerken bir sürü fotoğraf çekip, oyun ile ilgili birşeyler yazacaktım ki; fotoğraf makinamın şarjı bitmişti. O gün işyerinde fotoğraf çekmiştim. Birde baktım ki; şarj düğmesi yanıyor. Bende eşimin cep telefonuna güvenerek çekeceğimi zannettim. O da flaş patlatmadan çekelim, oyuncuları rahatsız eder dedi ve çektiği bütün kareler, karanlık çıkmış, çok kötüydü. Kuzenim Eda da o gün bizimle tiyatroya gelmişti. Haftasonuda bende kalacaktı. Uzun zamandır bana kalmaya gelmiyordu. O yüzden çok sevinmiştim. Onun fotoğraf makinası yanındaymış. Ben de onunla çektim ama henüz Edacım, fotoğrafları mailime göndermediği için yine yayınlayamıyorum. Ne var ki; fotoğraflar olmadan yazsaydın, ne olacak? Diyeceksiniz ama, ben her yazımda mutlaka fotoğraf olsun istiyorum. Hatta benim çektiğim fotoğraflar olsun istiyorum. Ama bazen yazdığım konuyla ilgili fotoğrafım olmayabiliyor. O zaman da başka fotoğraflar koymak zorunda kalıyorum. Eğer yazımın içinde fotoğraf olmazsa; yazdıklarım çok renksiz, cansız ve anlamsızmış gibi geliyor bana. Canlı renkleri ve onlardan oluşan şeyleri çok seviyorum. Bu yüzden izlediğim tiyatro oyunu ile ilgili yazacaklarım, fotoğraflar elime geçtikten sonra olacak, öyle gözüküyor. Yazacaklarımı uzutmazsam tabiki...
******
Bugün işyerinden eve dönerken, yolda ve ben servisin içindeyken; gökyüzü o kadar güzeldi ki, anlatamam. Fotoğrafını çekmeyi çok istedim. Ne yazık ki; hala fotoğraf makinamı yanımda taşımaya alışamadığımdan dolayı çekemedim. Fotoğrafını çekmeyi istediğim bir çok şeyi bu yüzden çekemiyorum ve buna da, sinir oluyorum. Bugün çok güzel bir gökyüzü manzarasını kaçırdım anlayacağınız. Gerçi servisin içindeyken, hareket halinde nasıl güzel çıkardı o fotoğraflar onu da bilemiyorum. Ama ben servisin içinde o gökyüzünü çekmeye çalışırken; beni gören servis arkadaşlarımdan bazıları eminim ki bana içlerinden güleceklerdi. Bu ne yapıyor böyle? Nereyi, neyi çekiyor? Gökyüzü fotoğrafını ne yapacak acaba? diye, buna eminim. Ben de bu yüzden rahat bir şekilde fotoğraf çekemezdim. Zaten çoğu insanın "fotoğraf çekme" gibi bir sanatı anladığı ve anlamaya çalıştığı yok. Bunun için bir çabası da yok. Hatta bazıları var ki; fotoğraf makinasını eline alıp; ailesini, çocuklarını ve sevdiklerini bile çekmez, bunu düşünemez ve hatta beceremez bile. Oysa fotoğraflar; kalıcı anılarımız ve hatıralarımızdır. Onlar unuttuğumuz manevi duyguları bize hatırlatacak olan maddi varlıklardır. Manevi değildirler ama manevi duygularımızı harekete geçirirler. Hayatımız boyunca ne kadar çok fotoğrafımız olursa, o kadar iyi olur. Çünkü ilerde, yaşlandığımızda; çok fazla yürüyüp, gezebilecek durumumuz olmadığında; onlar bizim imdadımıza yetişecekler, bize lazım olacaklar. Onlarla bol bol vakit geçirip; anılarımızı, hatıralarımızı tazelemek isteyeceğiz. Belki de gençlik fotoğraflarımıza baktığımızda bir iç geçirecek ve belki de hüzünlenip, ağlayacağız. Buna emin olabilirsiniz...
******
Artık sürekli çantamda taşıyabileceğim küçük bir fotoğraf makinam oldu. İlk fotoğraf makinam normal ve kodak markaydı. Onu da çok seviyordum ama dijital fotoğraf makinaları çıktığında hp marka 3.2 mp olan fotoğraf makinası aldık. Eşim ve benim ortak makinamızdı. Son beş yıldır onu ve eski kodak makinamı kullanıyordum.İkisi de süper çekiyordu amaaaaa ne yazık ki boyutu biraz büyüktü. Yani sürekli çantamda taşıyabileceğim kadar hafif ve küçük değildi. Geçen hafta canım eşim bana casio- exilim marka 7.2 mp olan bir fotoğraf makinası almış. Artık çok hafif bir fotoğraf makinam var, ve bir sürü de özelliği var. Bu yüzden çok sevindim. Artık çantamda çok yer kaplamayacak olan bir fotoğraf makinam oldu. En önemli özelliği de bu bence...
******
Yukarıda gördüğünüz gökyüzü fotoğrafını işten eve geldiğimde cici fotoğraf makinamla çekmiş bulunmaktayım. Yalnız eşim onu dün akşam bayağı kurcalayıp, karıştırmıştı. Bayılıyor elektronik eşyalara. Onlarla uğraşmaktan çok zevk alıyor. Bunun sonucu olarak da ben bu fotoğrafları çekerken; meğerse otomatik flaş kapalıymış. Yani flaşsız çekmişim ve o yüzden karanlık çıktı gökyüzü. Halbuki benim gördüğüm gökyüzü daha güzeldi. Güneş battıktan sonra oluşan renkler, muhteşemdi. Bir an önce, o manzara gitmeden, bitmeden, o anı yakalayıp; sizlere göstermek, sizlerle paylaşmak istemiştim. Ama istediğim gibi olmadı. Bir dahaki sefere gökyüzü. Söz seni daha güzel çekeceğim. Anlayacağınız, bu konuda fotoğraf makinam suçsuzdur, onun bir suçu yok. Bütün suç aşkımın. Eve geldiğinde fırçalanacağını bir bilse. Heheheeeeeeee...
Şaka şaka, kıyamam ben ona...
Yukarıdaki ve aşağıdaki fotoğrafı eski makinamla çekmiştim. İnanın çekeli bir ay oldu sanırım, ama fırsat bulup da bunları bir türlü yayınlayamamıştım. Daha doğrusu sıra gelmemişti. Takılardan en çok küpeyi çok seviyorum. Yani küpe takmaya bayılıyorum. Eskiden hiç kullanmazdım. Edacığımın sayesinde oldu, onlara alışmam. Bana sürekli "Neden küpe takmıyorsun? Çok güzel yakışır sana, lütfen küpe tak, bir kere kullan alışırsın" diye diye sonunda beni alıştırmıştı. Canım benim, o benim aslında kuzenim ama, bana kardeşim kadar yakın. İkimizde birbirimiz için öyle hissediyoruz. Kısacası "O" da benim kardeşim. Bu arada bunu da buraya yazdım ya!..Dönelim diğer konumuza. Ben Eda'nın ısrarlarına dayanamayıp; yavaş yavaş, küçük ve minik boyuttaki küpelerle başladım bu işe. Artık büyük ve sallantılı küpeler bile takıyorum. Özellikle de bu tarz küpelere bayılıyorum. Bu arada artık çok fazla küpelerim olduğuna karar verdim ve bundan sonra uzun bir süre almayacağımı belirtmek isterim...
******
Takılardan ikinci olarak kolyeleri seviyorum diyebilirim. Ama takmasam da olur, çok fazla aram yok yani kolyelerle. Daha doğrusu küpeleren sıra gelmiyor onlara. Ama çok fazla kolyem var, takmayacaksam niye bunlar? Niye mi çoğu hediye de ondan. Ben artık kendime uzun zamandır hiç kolye almıyorum ki zaten.
******
Size iki pratik önerim olacak. Zaten fotoğrafları gördüğünüzde de anlamışsınızdır. İkisi de benim kendi fikrim. Daha önce kimsede ya da hiç bir yerde görmemiştim. Ama belki aranızda benim gibi bunu düşünenler olmuştur, ya da bir yerlerde görenler. Onlara birşey diyemeyeceğim zaten. Eskiden küpelerimi hep kutularda saklıyordum ve kulanacağım zaman da; istisnasız uzun bir süre diğer eşini arıyordum. Hatta bazen eşini bulamıyordum ve sinir olup, küpe takmaktan bile vazgeçiyordum. Ama artık çok kolay bir şey keşfettim. Bir yıldır küpelerimi yukarıda gördüğünüz o yeşil süslü bardağıma asıyorum. Hem küpelerim birbirine karışmıyor, hem de bozulmadan korunuyorlar. Keşke bunu daha önce keşfetseymişim. Ama tek bir sorun var ki; küpelerimi sadece bir bardağa sığdıramıyorum. Yani o kadar çok küpelerim varmış ki; 4 bardak falan oluyor hepsi. O yüzden çok yer kaplayacağını düşündüm ve diğerlerini yine kutulara kaldırmak zorunda kaldım. Ama en azından sık kullandıklarım ve en sevdiklerim bu bardağın içinde. Tavsiye ederim mutlaka siz de deneyin; eğer küpeleriniz varsa ve onları kullanıyorsanız tabiki de...
******
İkinci olarak da kolyelerimi saklamak için keşfettiğim şey. O da kupa askılığı. 3-4 sene önce Migros da görmüştüm bu askılığı ve hemen aklıma kolyelerim gelmişti her nedense. İnsanlar bunu kupalarını asmak için satın alırken, ben bunu bile düşünmemiştim. Demek ki; kolyelerimle başım fena derteymiş. Bir kolye takmaya karar verdiğimde o kolyeyi, diğerlerinden ayırmak için uzun bir süre uğraştığımı biliyorum. Zaten sonunda da takmaktan vazgeçiyordum, uğraşamıyordum yani. Bu da çok kullanışlı bir şey, mutlaka deneyin.
******
Aranızda kolye ya da küpe takmayı sevenler vardır umarım. Yoksa bu yazdıklarımı boş yere mi yazdım?.. Hııımmmmm, sizlerde takı takın, kullanın ve bayanlara önerin. İnanın seveceksiniz ve vazgeçemeyeceksiniz. Eminim ki; sizlerede çok yakışacak...
******
Not:Yazılarımın arasında gördüğünüz bu yıldızlarda; "Neyin nesi?Birde bunlarla mı uğraşmış, vay be ne çok vakti varmış" dediyseniz ya da diyorsanız eğer : Yazımı yazarken konular arasında boş satır bırakmak istiyorum. Fakat program bir türlü bunu kabul etmiyor. Bazen word dosyasında yazıp, kopyalıyorum. O zaman istediğim gibi oluyor. Bu sefer beni fena zorladı. Ben de bu yolu keşfettim. Bir daha ki sefere yıldızsız yazmam dileğiyle...



2 yorum:

Filiz Morkoç dedi ki...

O yıldızları beyaz renge boyarsan yazında görünmüyorlar.. sevgiler.

Ebruli dedi ki...

:::Sevgili Filiz Merhaba;

Onerin icin cok tesekkurler...

"Akil akildan ustundur" diye bos yere soylememisler. Hic aklima gelmemisti sagol...