15 Ocak 2009 Perşembe

İcat edilmedi ama hayali bile güzel...

Uzun zamandır, çok eskiden beridir istediğim; keşke dünyada böyle bir şey olsaydı dediğim bir isteğim var benim. Aslında çok ilerde bunu bulup, yapacaklarına da inanıyorum ama o günleri ben, bizler, sizler, onlar göremeyiz herhalde…
*
Eskiden de cep telefonu, uzaktan kumandalı TV’ler falan yokken de böyle elektronik şeylerin olabileceğine inanılmaz; “Yok artık, hayatta olmaz falan denilirdi”…
*
Ama insan beyni süper bir şey. Yeter ki; kullanmasını bil. Ama işte ne var ki; hepimiz kullanamıyoruz şu beynimizi. Hepimiz bilim adamı, icat profesörü olamıyoruz ne yazık ki…
*
Benim bir icadım, bir fikrim var ama. Bunu ortaya çıkarabilecek güçte bir beynim yok. Keşke olsaydı. Keşke beynimin %30’unu falan kullanabiliyor olsaydım. İşte o zaman bu icadımı ortaya çıkarabilecek, raflarda satışa sunabilecektim…
*
Henüz icat edilmemiş, icadımın ne olduğuna gelince;
*
Anlatacağım. Ama biri kopya çekip de, bunu ilerde icat ederse eğer; bu buluş benim haberiniz olsun. Çevremdeki insanlar zaten bunu hep istediğimi biliyorlar da; blog dünyası yeni öğrenecek…
*
Bazılarımız, daha çok hepimiz her gün olmasa da “rüya ve rüyalar” görüyoruz. Hatta bazı insanlar da gördükleri halde; “hiç rüya görmem” diye söylenirler. Aslında her insan rüya görür, fakat hatırlayamazmış. Hatırlayanlar, bunlara ben de dahilim; rüya gördüğümüzün bilincindeyiz. Hatta bazen: “Artık bu akşamda lütfen rüya görmeyeyim” diye Allah’a dua etmişliğim vardır…
*
Evet, icadımın konusu rüya ile ilgili. Şahsa özel film kaydedici gibi “rüya kaydedici” bir cihazın dünyada satışı olsun isterdim. Kişi bunu satın alacak. Akşam yatmadan önce kablonun birini kafasının bir bölgesine yapıştıracak, cihazın diğer kablosunu prize takacak. Tabii ki elektrik korkusu onlalar için; bu cihaz pille çalışabilecek. Sabah kalktığınızda ise tek yapmanız gereken; kafanızdan kabloyu çıkarmak…
*
O gece boyunca rüyanızda görmüş olduğunuz tüm detaylar artık o makine de kayıtlı olacak. İster akşam eve geldiğinizde ya da vaktiniz varsa sabah kalktığınızda bu cihazı TV’ nize bağlayarak rüyalarınızı net bir şekilde, hiçbir ayrıntıyı atlamadan izleyebileceksiniz. Bence bunun düşüncesi bile inanılmaz heyecan verici…
*
Görmek istediğiniz fakat yıllardır göremediğiniz insanları, sevdiklerinizi, artık hayatta olmayan sevdiklerinizi bu şekilde görüp; onlarla hasret gidereceksiniz. Sanki bir sinema filmi izlermiş gibi bir önceki gece gördüğünüz rüyaları ve kendinizi izleyeceksiniz…
*
Bu icadımı ortaya çıkarabilecek kadar deha bir beyne sahip olmadığım için; “Deha Bir Beyin” arıyorum desem, çok mu ileri gitmiş olurum. Ama gerçekten de öyle. Lise 2 ya da 3. sınıftan beridir bu istek vardı bende. Görmeyi isteyip de; göremediğim insanlar için isterdim bunu. Bari bu şekilde kavuşayım ona ya da onlara diye…
*
Bu “Rüya Kaydedici Makine” bir gün icat edilecek. Buna acayip derecede inanıyorum. Ama o günleri görebilir miyim? Bunu bilmiyorum. Yüz yılı bulur mu acaba?..
*
Akşam eve gittiğimde; dün gece gördüğüm rüyamı izleyebileceğim düşüncesi keşke gerçek olsaydı. Bu benim için o kadar heyecan verici bir şey ki. Herhalde iş yerinde meraktan çatlar, kafayı yerdim ne gördüm diye…
*
Hele bir de rüya görüp de; hiç hatırlamayanlar var ya. İşte asıl onların bu makineye sahip olduklarını düşünemiyorum bile…
*
Söylemeyi unuttum. Bu makinenin bir de kişiye özel şifresi olacak tabii ki. Öyle her isteyen bunu TV’ye bağlayıp izlemeyecek yani. Rüyalar kişinin özelidir, kişiye özeldir. Değil mi ama?..
*
Bu arada aklıma gelmişken; “Rüya Kaydedici Makine” min piyasada ki satış fiyatı ne olurdu acaba?..
........
***Fotoğraf alıntıdır...

6 Ocak 2009 Salı

Sorgu la-ma-lı-mı?..


Hep merak eder, düşünür, kafamda sorgularım bazı şeyleri. Ama bir türlü mantıklı bir çözüm bulamam. Sadece düşündüğümle, kafamı yorduğumla kalırım o kadar. İşte bunlardan bazıları:

~~~Neden minibüs, otobüs, taksi şoförleri hep aynı tarz müziği dinlerler? Neden türkçe ya da yabancı pop müzik, sanat müziği, klasik müzik falan dinlemezler. İlle de arabesk, ille de türkü dinlerler?

Şoför olmadan önce acaba bir kuruluşta eğitim alıyorlar da orada mı öğretiliyor; “İllaki bu türde müzik dinleyeceksiniz. Yoksa şoför olamazsınız” diye!..

~~~TV’de yayınlanan hayvanlar alemiyle ilgili belgeselleri izlediğimde; hep aynı şeyi sorgular dururum. Hem de hiç bıkmadan, usanmadan. Doğanın, tabiatın kanunu; hep et yiyenin ot yiyeni öldürmesi midir? Ben bunu iğrenç buluyorum. Neden bu ot yiyen güçlü kuvvetli hayvanlarımız bir araya gelip de; şu et yiyenleri kafasındaki güçlü boynuzlarıyla döverek, parçalamazlar? Neden hep boyun eğip, canlı canlı yok edilmeyi, yenmeyi kabullenirler. Neden akıllarının bir köşesinden; şu birkaç tane kaplan bize saldırmadan biz onlara saldırıp, onları güçlü ayaklarımızla yok edelim demezler?

Beyinleri otomatik olarak; yenilgiyi ta baştan kabullenmeye programlı sanırım. Keşke öyle olmasaydı?..

~~~Dünya ilk var olduğunda ilk insanlar olarak “Adem ve Havva” var olduysa diye başlamak istiyorum konuya. Bilindiği üzere dünyada bir çok ırk mevcut. Sarı ırk(çekik göz), beyaz ırk(karma ırk sarışın,esmer,kızıl) zenci ırk(Arap, Hintli, Afrikalı, ABD vs), kızılderili ırk vb. bir sürü değişik ırklar mevcut. Bu durumda bu ırkların her birinden bir çift Adem&Havva olması gerekmez miydi? Bu kadar birbirinden acayip derecede farklı ırklar sadece bir adet “Adem ve Havva” dan çoğalmadı herhalde?

Ama din kitaplarında sadece birer tane “Adem ve Havva” olduğu söyleniyor. Havva diyelim ki zenciydi. Adem de beyaz ırktan biriydi. Peki bu çekik gözlü dediğimiz sarı ırk, beyaz ırk olan ve aşırı derecede sarışın olan ve diğer ırklar nasıl oluştu? Olsa olsa Adem ve Havva’dan melez ırk oluşurdu…

~~~Acaba o sonsuz boşluğun içinde bizimki gibi başka bir dünya var da bizim onlardan, onların da bizden mi haberi yok. Nedense bana hep varmış gibi geliyor…

~~~Eğer insanoğlu; sessizce, içinden, kendi kendine düşünmeyi beceremeseydi; ne mi olurdu? Otobüste, trende ya da uçakta yolculuk yaparken herkesin aynı anda sesli düşündüğünü varsayarsak; ortaya çıkan gürültüden dolayı kafayı yerdik herhalde…

~~~Süt dişlerimizin çıkıp, yerine yeni dişlerimizin çıkması sanırım on yaşımızda falan tamamlanmış oluyor. Yani artık yeniden çıkması mümkün olmayan dişlerimizle yaşamaya başlamış oluyoruz. Ama bu yaşlardayken çoğumuz dişlerimize iyi bakamıyoruz ve çürüyorlar. Bu nedenle çoğumuz dişlerimizi erken yaşlarda kaybediyoruz. Mantıklı düşünecek olursak; bir insanın ömrünün ortalama 60-65 yaş olarak düşündüğümüzde; 50-55 yıl boyunca bu dişler bizle beraber yaşayacaklar. Çürüyüp, çekildiklerinde asla yerine yenisi gelmeyecek…

Düşününce keşke süt dişlerimiz daha geç bir yaşta dökülseydi. Ve hayatımızın herhangi bir yaşında dişlerimizin yenileri çıksaydı. Ne olacak ki; sırayla dökülüp, sırayla çıkarlardı. Böylece insanlar “takma diş” diye bir şeyi kullanmak zorunda kalmazlardı…

~~~Ne olurdu sanki köpekler ve kediler de; papağanlar gibi konuşabilselerdi. Sonuçta insanoğluna en yakın hayvanlar kediler ve köpekler. Benimle konuşabilen bir kedim olmasını; ne kadar çok isterdim anlatamam. Kim bilir acaba bana neler anlatır, benden neler isterdi? Düşüncesi, hayali bile heyecan verici…

~~~Keşke her insan dünyaya geldiğinde belirli bir yaşa kadar kesin yaşayacak, kesinlikle ölmeyecek şekilde gelseydi. Belirlenen o ölüm yaşı gelip çattığında ise; her an ölebileceğini bilerek yaşasaydı. Aynı şu an bizim durumumuzda olduğu gibi. Biz insanlar bu dünyada ölümlüyüz ve her an ölebiliriz ve bunu bilerek yaşıyoruz. Ne yazık ki, böyle bir gerçek var…

Ama insan eğer dünyaya geliyorsa; belirli bir yaşa kadar hiç ölmeden yaşamalı bence. Bu ölümsüzlüğün yaşı kaç olmalı? Kesinlikle çok zor bir soru oldu bu...

Baktım şöyle bir yazdıklarıma; "ve bu yazı yine uzadıkça uzayacak" dedim içimden. Hemen kesip, bitirmeye karar verdim. Bu kadar kafa ütüleme yeter bence. Ben bile yazdıklarımı okurken yoruldum…

~~~Kısa yaz diyorum sana Ebruli. Kı-sa-cık yaz! Bir türlü beceremiyorsun şu işi. Hep uzattıkça uzatıyorsun yazılarını. Seni okurken içimi bayıyorsun inan!..
.........
***Fotoğraf alıntıdır. Yanlış hatırlamıyorsam ödüllü bir fotoğraf. Ve benim çok beğendiklerimin arasında...