5 Mart 2008 Çarşamba

10-15 yıl daha bekleyemem...

Bakmayın öyle! Onu böyle güzel, çilekli bir tabakta size sunuyorum diye. Ona bayılıyor, onu çok seviyor falan değilim. Fotoğrafını bile çekerken zorlandım. 12 adet soğan pozu çekmişim, sayınca farkettim de. Çok utandım doğrusu. Ama ne yapayım; daha yeni alışıyorum cansız objeleri çekmeğe; kolay olmuyor, ışık ayarı falan...Bir de dijital fotoğraf makinaları olmasaydı ne komik olurdu diye düşündüm bugün. Daha doğrusu kendi halimi düşündüm. Bloğumda fotoğraf yayınlamak için 36 yada 24 pozluk filmin dolmasını bekleyeceğim. Sonrada onu fotoğrafçıya götürüp; tab ettirip, cd' ye kaydettireceğim. Eğer fotoğraf istediğim gibi çıktı ise; yazımın içinde onu yayınlayacağım. Düşünsenize fotoğrafçıya gidiyorsunuz ve 36 pozun içinden sadece 12 adedi "bir tabak içinde çekilmiş soğanlar" çıkıyor. Fotoğrafı tab eden kişi, kesin beni çok merak ederdi diye düşünüyorum. Tabii ki de, bu zaman zarfında yazmış olduğum yazı; yayınlanmayı dört gözle bekliyor olacak. Anlayacağınız çok uzun iş olacaktı, büyük zaman kaybı. Eyyyy dijital fotoğraf makinaları iyi ki varsınız...

Eveeet ne diyordum? Araya fotoğraf makinaları girdi, konu bölündü. Evet ona bayılıyor, onu seviyor değilim demiştim. O beni sürekli ağlatıyor. Onun yüzünden mutfağa girip, yemek yapmak istemiyorum. Beni yemek yapmaktan soğuttu. Onu rondo da parçalıyorum, elime alıp da tahtanın üzerinde uzun bir sürede ince ince kesmiyorum. Bu şekilde yaptığım halde gözlerimi öyle bir yakıyor ki ! Ağlamaktan gözlerimi açamıyorum, etrafımı göremiyorum bile...

Evlenmeden önce hiç yemek yapmayı denememiştim. Daha doğrusu hiç ilgimi çekmemişti. Evlendikten sonra bu "aşçılık mesleği" ni öğrenmeğe başladım. Mecburen, açlıktan ölmememiz için. Bu arada eşim de yemek yapmayı bilmiyordu da. Bu işi birimizin öğrenmesi gerekiyordu, piyango bana çıktı. Evlendiğim günden itibaren "soğanın beni ağlatmasına" tahammül edemedim, hala da edemiyorum. Sadece bu yüzden, yemek yapma işinden soğudum diyebilirim. Bunun tek sorumlusu ise soğan . Onun yüzünden eminim ki bir çok kadın ve aşçılar yemek yaparken bu sıkıntıyı yaşıyorlar benim gibi.

Bu akşam yemek yaparken; birden şöyle bir hikaye oluşuverdi beynimde : "Sevgili Soğan" dünyada uzun bir gezintiye çıkmış. Çünkü büyük bir hedefi varmış; hedefi "En acı soğan olabilmek"miş. Dünyadaki bütün yiyeceklerin içindeki acıları içine koymayı planlıyormuş. Bunu da gerçekleştirmiş ve kendisi inanılmaz acı bir soğan olmuş. Düşünmeğe başlamış; "Acaba kimin gözlerini kör edecek kadar yakabilirim" diye...Düşünmüş ve marketteki soğanların içine bir şekilde karışmış, türünün son örneği olarak. Ebruli'nin gelip, kendisini seçmesini büyük bir zevkle beklemiş. Ebruli de gidip, o kadar soğanın içinden onu seçerek almış ve eve getirmiş. Ebruli çarşamba akşamı eve geldiğinde yemek yapmak istemiş ve "Sevgili Soğan"ı almış. Onu soymaya başlamış (soymaz olaymış!!!). Olanlar olmuş; Ebruli uzun bir süre görememiş, kör olduğunu bir daha gözlerini açamayacağını zannetmiş. Sonra gözlerin den yaşlar akmaya başlamış. Akmış akmış ve sonunda Ebruli normale dönmüş...Bu hikaye de burada bitmiş (nokta)

Gazetede okumuştum; Yeni Zelanda Tarım Ar-Ge Kuruluşu 10-15 yıla kadar "Ağlatmayan Soğan" ı üretip, piyasaya sunmayı hedefliyor, bunun için çalışmalar yapıyormuş. Bizim için, biz bayanlar ve tabiki de tüm aşçılar için. Umarım ondan önce bu soğanı başka bir ülke üretmez. Çünkü Yeni Zelenda bunun üzerinde çalışıyor, umarım ilk önce o üretir. Soğan ile ilgili şikayetlerimin hepsi doğru ama onun faydalarını inkar edemem ve savunuyorum da zaten. Yemeklerde kullanmamın dışında; arasıra çiğ olarak da tüketiyorum. Çünkü çok faydalı yenilmesi gereken bir sebze. Özellikle de pişirilmeden yenilirse...

Soğan çok güçlü bir antioksidan; vücudumuzdaki bir çok organımızı kansere karşı koruyor. Yüksek oranda C vitamini, az miktarda fosfor ve iyot içeriyor. Kandaki şekeri düzenlediği için şeker hastalığına iyi geliyor. Vücudumuzda birikmiş zararlı maddelerin atılmasını kolaylaştırıyor. Belki daha benim bilmediğim, henüz duymadığım daha bir çok faydası vardır. Zaten en başta; o olmadan yaptığımız yemeklerin, hiç bir lezzeti olmazdı. Kesinlikle lezzet öncüsü bir sebze soğan...

Ama ben yinede "Ağlatmayan Soğan" ile bir an önce tanışmak, onunla yemekler yapmak istiyorum. Öyle 10-15 yıl falan bekleyemem...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Canim benim benim sana hediye ettigim tabagin icinde cekmissin soganlari cilekler gercek gibi cikmis nereden bulmus bu mevsimde cilek dedim hatta sonra niye soganla cilegi ayni tabaga koymus dedim.Cok guzel cikmis fotograf bayildim.eda