Yıllar önce sene 1989 yada ne bileyim 1991 yada daha ilerisi. O yıllarda dinlediğim hiçbir müziği unutmuyorum. Genelde radyoda yakalıyorum o şarkıları. On yıl da geçse, yirmi yıl da geçse; yine o şarkıları dinleyebiliyorum. Hala güzel, hala süperler. Yani onların modası geçmiyor işte.
Bir çok yabancı şarkı bana genelde “Kumburgaz” ı hatırlatıyor. Kumburgaz İstanbul’a bağlı şirin mi, şirin yazlık bir yer. Babaannemim yazlığı vardı orada. Tam hatırlamıyorum ama sanırım dokuz ya da on yaşlarımdaydım, Kumburgaz’a ilk gittiğimizde. Yazlık evimizin olduğu sitenin adı “Şirin Sitesi”ydi. Bizde Şirin Sitesinin şirineleriydik. Şimdi bu satırları yazarken; tüylerim yine diken diken oldu. Kumburgaz denince tüylerim diken diken oluyor. Ben Kumburgaz’a aşıktım.Yazın okullar kapandığında oraya gitmek için delirirdim, çıldırırdım adeta. Biran önce gitmek isterdim. Gittik mi de, zaten en az iki ay kalırdık.
1992 yılından beri hiç oraya gitmedim. Babaannem yazlığı satıp, Çınarcık’dan yeni bir yazlık almıştı. Bu yüzden oraya hiç gidemedik. Aslında isteseydim gidebilirdim. En yakın arkadaşım Sinem’in hala orada evleri var. Hep beni çağırdı; “gel kal bizde” diye. Ama ben bir türlü oraya gidemedim işte, olmadı…
Sinem demişken. Bazı günler Sinem’e uğrardık “hadi denize gidiyoruz” diye. O da içeri girin, ben hazırlanayım çıkarız derdi. Ve biz inanın o güzel, güneşli günü Sinemlerde, evin içinde geçirirdik. Saate bir bakardık ki; saat 18:00 ya da ne bileyim 19:00 olmuş.
Biraz televizyon izleyelim, akşama hangi kıyafeti giysek, dur şurayı da temizleyeyim, biraz kağıt oynayalım öyle gidelim sahile, yapılan minik-zararsız dedikodular uzadıkça uzar, gider…Bizde bu nedenler yüzünden bir de bakmışız ki; o güzel günü Sinem’in evinde geçirivermişiz…
Birden hatırladım da. Bir de sabahları erken saatte deniz çok temiz oluyor diye, sabahları yedi ya da yedibuçuk gibi saat kurar kalkardık, denize girmek için. Sinem “ siz gelip, sabah beni alın beraber gidelim” derdi. Biz kapısını çaldığımızda ise daha yeni kalkmış, uyanmış olurdu. Yani biz gelince kapı ziline uyanırdı. Halbuki o da bizim gibi saat kurup, uyanmış hazırlanmış olması gerekirdi. Onun hazırlanmasını, giyinmesini beklerken saat olurdu DOKUUUUZZZ…
*****
Bir çok yabancı şarkı bana genelde “Kumburgaz” ı hatırlatıyor. Kumburgaz İstanbul’a bağlı şirin mi, şirin yazlık bir yer. Babaannemim yazlığı vardı orada. Tam hatırlamıyorum ama sanırım dokuz ya da on yaşlarımdaydım, Kumburgaz’a ilk gittiğimizde. Yazlık evimizin olduğu sitenin adı “Şirin Sitesi”ydi. Bizde Şirin Sitesinin şirineleriydik. Şimdi bu satırları yazarken; tüylerim yine diken diken oldu. Kumburgaz denince tüylerim diken diken oluyor. Ben Kumburgaz’a aşıktım.Yazın okullar kapandığında oraya gitmek için delirirdim, çıldırırdım adeta. Biran önce gitmek isterdim. Gittik mi de, zaten en az iki ay kalırdık.
1992 yılından beri hiç oraya gitmedim. Babaannem yazlığı satıp, Çınarcık’dan yeni bir yazlık almıştı. Bu yüzden oraya hiç gidemedik. Aslında isteseydim gidebilirdim. En yakın arkadaşım Sinem’in hala orada evleri var. Hep beni çağırdı; “gel kal bizde” diye. Ama ben bir türlü oraya gidemedim işte, olmadı…
Sinem demişken. Bazı günler Sinem’e uğrardık “hadi denize gidiyoruz” diye. O da içeri girin, ben hazırlanayım çıkarız derdi. Ve biz inanın o güzel, güneşli günü Sinemlerde, evin içinde geçirirdik. Saate bir bakardık ki; saat 18:00 ya da ne bileyim 19:00 olmuş.
Biraz televizyon izleyelim, akşama hangi kıyafeti giysek, dur şurayı da temizleyeyim, biraz kağıt oynayalım öyle gidelim sahile, yapılan minik-zararsız dedikodular uzadıkça uzar, gider…Bizde bu nedenler yüzünden bir de bakmışız ki; o güzel günü Sinem’in evinde geçirivermişiz…
Birden hatırladım da. Bir de sabahları erken saatte deniz çok temiz oluyor diye, sabahları yedi ya da yedibuçuk gibi saat kurar kalkardık, denize girmek için. Sinem “ siz gelip, sabah beni alın beraber gidelim” derdi. Biz kapısını çaldığımızda ise daha yeni kalkmış, uyanmış olurdu. Yani biz gelince kapı ziline uyanırdı. Halbuki o da bizim gibi saat kurup, uyanmış hazırlanmış olması gerekirdi. Onun hazırlanmasını, giyinmesini beklerken saat olurdu DOKUUUUZZZ…
*****
Böylece denize erken girme fikri hafiften yatardı. Ama ara sıra böyle olsa da, vaktinde erken saatte, o tertemiz denize girdiğimiz de oluyordu yani. Nedense sabahları deniz bir başka temiz, duru, dalgasız ve sakin oluyordu. Bir de kimsecikler olmuyordu.
“Erken saatte temiz denize girme faslı” bittiğinde ise bizim pastanemize gider, taze ve sıcacık poğaçaları çayla birlikte yerdik. Pastanemizin ismi neydi diye çok düşündüm ama bulamadım. Akşamları da hep aynı dondurmacıda dondurmamızı yerdik. Başka bir yerde olmazdı bu olay. Çünkü herkes orada olurdu. Görmemiz gereken insanlar vs…Ünlülerin, sosyetenin buluştuğu yerler vardır ya hani. Bizim içinde orası öyleydi işte...
Hiçbir zaman bu güzel anları, yaşadıklarımı geri getiremeyeceğim. Aslında düşününce ne kötü, ne acı. Bu günlerin, yaşanılanların geri gelememesi. Sizleri bilemem tabii ki de, ama benim için öyle…
Çınarcık olayına geri gelirsek, hiçbir zaman orayı sevemedim.Bütün arkadaşlarım Kumburgaz’da kalmıştı. Anılarım, güzel günlerin, yaşadıklarım orada kalmıştı. Çınarcığın denizi de inanılmaz kötüydü zaten. Sürekli yosun ve deniz anası oluyordu denizde. Onların yüzünden denize giremiyorduk. Denize girsek bile hiç zevk almıyordum denizden. Oysa Kumburgaz’ın sahili kum ve denizi de çok temizdi. Ayrıca denizin içi de taşlı değil, kumdu. Denizi birden derinleşmediği için yüzme bilmeyenler ve çocuklar rahat girebiliyorlardı. Ama ben 15-20 yıl öncesinden bahsediyorum. Artık Marmara Denizi eskisi gibi değil. Yani Kumburgaz’ın denizi de pislenmiş ve kötüleşmiş. Benim hatırladığım gibi değil yani. Ben gitmedim ama gidenlerin anlatması bu şekilde.
Kumburgaz’da benim çocukluğumun, gençliğimin en güzel günleri geçmişti. O yüzden orası benim için büyülü bir yer. Büyülü yazların geçtiği, yaşandığı yer. Çoğu eski müzikler, şarkılar bana hep orayı hatırlatıyor. Özellikle de “Roxette” ve “Bangles” . Bu iki gruba oldum olası bayılırım zaten ve bana hep Kumburgaz’ı hatırlatır…
:::I Love Roxette::: Dinlediğim zaman da hep, Kumburgaz’a doğru uzun bir yolculuk yapıyorum. Zamanda yolculuk gibi; geçmişe, yaşanmış değerli, güzel ve geri gelmeyecek günlere…
Bu kadar yıl ne oldu da, gidemediysem Kumburgaz’a. Kendime çok kızıyorum. İnsan özlediği bir yere neden gidemez ki? O yaşanan güzel günlerin, bir daha yaşanamayacağı için mi acaba?
“Erken saatte temiz denize girme faslı” bittiğinde ise bizim pastanemize gider, taze ve sıcacık poğaçaları çayla birlikte yerdik. Pastanemizin ismi neydi diye çok düşündüm ama bulamadım. Akşamları da hep aynı dondurmacıda dondurmamızı yerdik. Başka bir yerde olmazdı bu olay. Çünkü herkes orada olurdu. Görmemiz gereken insanlar vs…Ünlülerin, sosyetenin buluştuğu yerler vardır ya hani. Bizim içinde orası öyleydi işte...
Hiçbir zaman bu güzel anları, yaşadıklarımı geri getiremeyeceğim. Aslında düşününce ne kötü, ne acı. Bu günlerin, yaşanılanların geri gelememesi. Sizleri bilemem tabii ki de, ama benim için öyle…
Çınarcık olayına geri gelirsek, hiçbir zaman orayı sevemedim.Bütün arkadaşlarım Kumburgaz’da kalmıştı. Anılarım, güzel günlerin, yaşadıklarım orada kalmıştı. Çınarcığın denizi de inanılmaz kötüydü zaten. Sürekli yosun ve deniz anası oluyordu denizde. Onların yüzünden denize giremiyorduk. Denize girsek bile hiç zevk almıyordum denizden. Oysa Kumburgaz’ın sahili kum ve denizi de çok temizdi. Ayrıca denizin içi de taşlı değil, kumdu. Denizi birden derinleşmediği için yüzme bilmeyenler ve çocuklar rahat girebiliyorlardı. Ama ben 15-20 yıl öncesinden bahsediyorum. Artık Marmara Denizi eskisi gibi değil. Yani Kumburgaz’ın denizi de pislenmiş ve kötüleşmiş. Benim hatırladığım gibi değil yani. Ben gitmedim ama gidenlerin anlatması bu şekilde.
Kumburgaz’da benim çocukluğumun, gençliğimin en güzel günleri geçmişti. O yüzden orası benim için büyülü bir yer. Büyülü yazların geçtiği, yaşandığı yer. Çoğu eski müzikler, şarkılar bana hep orayı hatırlatıyor. Özellikle de “Roxette” ve “Bangles” . Bu iki gruba oldum olası bayılırım zaten ve bana hep Kumburgaz’ı hatırlatır…
:::I Love Roxette::: Dinlediğim zaman da hep, Kumburgaz’a doğru uzun bir yolculuk yapıyorum. Zamanda yolculuk gibi; geçmişe, yaşanmış değerli, güzel ve geri gelmeyecek günlere…
Bu kadar yıl ne oldu da, gidemediysem Kumburgaz’a. Kendime çok kızıyorum. İnsan özlediği bir yere neden gidemez ki? O yaşanan güzel günlerin, bir daha yaşanamayacağı için mi acaba?
6 yorum:
Süprizzzz
Banada beklerim şekerim...
Valla ne yalan söyleyim cesareti senden aldım. Gerisini kafadan attım bakalım ne olacak. Eee ne yapalım vakit çok şekerim....
:::İlkaycım;
Bloğun hayırlı olsun, tebrikler, çok sevindim...
Neden ilk açtığın gün haber vermedin? Aşk olsun sana...
Yazdığın her yazıya yorum yazacağım, emin ol...
Sen benim yazdıklarıma yazmasanda, seni okuduğuma dair kısada olsa birşeyler yazacağım...
Canım, hayırlı olsun...
Umarım ikimizde uzun süreler bu işi götürebiliriz. Bakalım ne zamana kadar bloğumuzda yazacağız. Bir gün son bulacağı kesin...
Kumburgaz ayrı bir ekoldü canım...gerçi benim yaşım küçük olduğundan sizinki kadar güzel hatıralarım olmadı. Düşünüyorum da Türkiye'nin onca yerini gezdikten sonra Kumburgaz'a şuan gitsek bize yavan gibi gelir. Güneşleneceksin ne şezlong var ne şemsiye :) kendin getirirsen ne ala. Belki şimdi değiştiyse bilmem tabi. Akşam yapacak birşey bulamayız. Dondurmacı ne kadar oyalar artık :) Bu arada dondurmacının adı "Tat Dondurma" ydı diye hatırlıyorum.
Betül
:::Birtanecik kardeşim benim;
Dondurmacının adınıda hatırladın yaaa, bravo sana.Kesin sende "Fil hafızası" var...
Bana Kumburgaz'ın havası yeter, başka hiç birşeyi olmasa da olur...
Bu arada buraya bunu eklemeden geçemeyeceğim; Kumburgaz olaylarını her yaz bitimi okul açıldığında heyecanla dinlerdik senden ebru, benim bile o dondurmacıdan haberim var. Ne heyecanlanırdın yazın Kumburgaza gideceğine... Ne günlerdi yahu.
:::ilkaycim;
Dogru soyluyorsun canim, eminimki kafanizi bu konuda sisirmisimdir.
Ama ne yapayim anlatilmayacak gunler degildi.Keske hep birlikte sen, Esra ve ben Kuburgaz'da beraber bir yaz gecirebilseydik. Neden yapmadiysak bunu...
Yorum Gönder